Paul Johannes Tillich, “Kaygı ve cesaret bir döngüsellik halidir. Cesur olabildiğimiz zaman kaygılı, kaygılı olabildiğimiz zaman cesaretliyizdir” der. Şimdiye kadar farklı diğer ekollerde ‘kaygıya rağmen’ kavramını çok kez duymuş ama tam da bir yere oturtamamıştım. Kaygı ile birlikte devam etmek daha anlamlı geldi bana bu yüzden. Kaygıya rağmen dediğimiz zaman sanki kaygıyı yine bir parçamız olarak göremiyormuşuz gibi geliyor bana. Kaygıyla beraber devam etmenin ise, daha sahip çıkılan bir yerde olması, kaygının içimde daha anlamlı bir yerde oturmasını sağladı.

Sanırım var olmama ihtimalini en yakından yaşadığımız küresel koronavirüs salgını sürecinde her an bu ihtimalle karşılaştık. Her karşılaşma kaygıyı, her kaygı da zaman zaman uzayan bu süreçte anlamla ilgili sorgulamalarımızı getirdi. Tillich’in bahsettiği elbette var olmama ihtimali sadece ölüm değil. Suçluluk ve anlamsızlık olarak da her an bu tehditler ile karşı karşıya kalabiliriz. Sanırım hepimiz bu üç farklı tehdidin en az biriyle karşı karşıya geldik. Birbirimizden ayıran kısım bu karşılaşmaları nasıl karşılayışımızdı belki de.

koronavirüs

İlginizi Çekebilir: Kendimizi inandırdığımız yer neresi?

Karantina günlerinin ilk zamanlarında; durmanın, eylemsizliğin de bir tür var olmama olduğunu hatırlamak mümkün. Sosyal ortamlarda kendini var edenler için belki evde yalnız kalmak, çalışarak kendini var edenler için çalışamamak, evde ailecek bu kadar bir arada var olamamış bireylerin ne yapacağını bilemediği anlar ve tüm bu hızlı değişimlerin getirdiği adaptasyon sürecinde bir şey yapmak istememek, hareketsiz kalmak, durmak. Mahalleden gelen kalabalık seslerin yokluğu, marketlerdeki boş raflar, sokakların sessizliği, kapalı kepenkler ve insan yokluğu… Fakat tüm bu gördüklerimizin, duyduklarımızın, şahit olduklarımızın, deneyimlediklerimizin bizde bıraktığı his, her an hiçlik ve yoklukla karşılaşabileceğimizdi.

Kaygılandık elbette.
Kimimiz bu kaygıdan kaçtık, kimimiz kaygının içinde kaybolduk, kimimiz kaygımızla devam ettik.
Bu süreç içinde gördüm ki yeni anlamlar bulmaya, hatta belki de kendimizi başka şekillerde yeniden var etmeye başladık. Bu vaziyet, kaygı ve cesaret döngüsünü ne iyi anlattı bizlere diye düşünüyorum. Kaygımızla birlikte var olmaya cesaret ettik.

Kaygımız cesaretimizle yeni yolları, cesaretimiz de yeniyle adaptasyon sürecimizde kaygımızı üretti. Şimdilerde yeni normal kavramını duyuyoruz. İnsan nefes aldığı ve eylemde bulunduğu sürece kendini başka şekillerde var etmeye devam ediyor bu da cesaretin ta kendisi gerçekten.

Var olma cesareti, kendiliğin korunması ve varlığın devamını sağlayan bir dinamikse bu yolda savaşmak, bazen kaçmak, bazense kaybolmaya da alan açmak nasıl olur peki?

Bizler her an kendimizi deneyime bırakan ve deneyimlerimize sahip çıkan varlıklar olamayabiliyoruz. Savaşmaksa savaşalım, kaçmaksa kaçalım, kaybolmaksa bazen de kaybolalım yaşantıladığımız şeylerle. Sonra dönüp bizdeki anlamını araştıralım yine, yeniden.

Savaştığım ben kendini nasıl var etmeye çalıştı? Kaçtığım ben neye kapattı kendini? Ve kaybolduğum ben, nereden devam etti yeniden?
Nerede köklendi yeniden?

Psk. Didem Sercan’ın diğer makaleleri için buraya tıklayabilirsiniz.