Tarihi olay dizgisinden sapılmadan ve müzikle şekillenen sanatsal bir ‘tek kişilik’ dışavurum sahneleniyor Gomidas oyununda. İnceliyoruz…

Kumkapı’nın ara sokaklarından geçilerek varılan Surp Vortvots Vorodman Kilisesi’ndeyiz… Dev ahşap kapısından girer girmez mavi ışıklı çan kulesindeki haç ve geniş avlusu ile karşılaşıyoruz. Avluda yan yana dizili banklarda oturup oyun saatini bekleyebiliyorsunuz.

Kilisenin kapısının girişinde küçük bir masanın üzerinde oyunla ilgili kitap ve hatıra eşyaları satışı dikkat çekiyor. Satın alınabilen 2 adet kitap görüyoruz, Rita Soulahian Kuyumjian’ın “Deliliğin Arkeolojisi Gomidas” adlı kitabı ilgi görüyor. 50 TL fiyat etiketine sahip.

Salona giriyoruz… Yan yana sandalyeler, yüksek tavan ve sütunları ile atmosferik, alışılagelmiş tiyatro salonu konseptlerinin dışına taşmış bir gösteri alanındayız…

gomidas oyunu nerede

Oyun, yaklaşık 7-8 metreye 3 metre ölçülerinde dikdörtgen bir set (ahşap yükselti) üzerinde sahneleniyor.

Üzeri kısmen talaş serili yükseltinin ortasında bir camekanın içinde lav gibi görünen ince bir (muhtemelen LED ışıklarla yapılmış) tabaka var. Burası loş ışıkta bile sürekli yanarak ambiyansa çarpıcı bir devamlılık katıyor. Yine eski bir müzik aleti, haç gibi bazı eşyalar göze çarpıyor…

gomidas photo by ferhat verdi

Oyunu tek başına sahneleyecek olan Fehmi Karaarslan’ı girişte camekanın üzerinde, hafif yana dönük şekilde tek başına beklerken görüyoruz. Sakallı, kısa saçlı haliyle eski fotoğraflarından yola çıkıldığında canlandıracağı tarihi karaktere benziyor. Sanırım ambiyansa uyum ve 1,5 saat boyunca performans sergileyeceği alanı içselleştirmek için önceden zaman geçiriyor.

Derken öne doğru yürüyor ve oyun aniden başlıyor…

Herhangi bir sesli uyarı yapılmaksızın (telefonların oyun sırasında kapatılması gibi) Gomidas’ın konuşmaya başladığını fark ediyoruz… Bu bölüm, ortamda hafif bir şaşkınlığa neden oluyor…

Derken arkaya doğru yürüyor ve ortam ışıkları birkaçı hariç kapatılıyor.

İşte bu sırada tiyatro öncesinde duymaya alışık olduğumuz oyunun başlamak üzere olduğu uyarısını ifade eden seslendirme başlıyor. Ve bittiği anda sahnedeki Gomidas, daha gür bir sesle alana giriş yapıyor.

En özet şekliyle Gomidas’ın hayat hikayesi… 19. yy. sonlarında Kütahya’da doğan Gomidas’ın ailesi, geriye kalanların onun elinden tutup müzik kariyerinin başlamasına ön ayak oluşu; Berlin, Paris ve İstanbul’da yaşadıkları, yoğun betimlemelerle aktarılıyor.

Anlamak için konsantre olup tüm akışı ‘özenle’ takip etmeniz gerekiyor. Gomidas’a ses ve vücut veren Karaarslan, çok başarılı bir şekilde (takılmadan, unutmadan, karıştırmadan…) oyunun tüm gerekliliklerini ve duygusunu kendini adayarak sunuyor. Gerçekten performansa iyi hazırlanmış.

Ellerini havaya kaldırdığı, topraktan bir tutam alıp onunla konuştuğu, mimiklerini kullanmasını gerektiren sahneler de dahil olmak üzere her şey gayet iyi görünüyor. Sesini yükseltmesi gereken kilit noktalarda ideal performansı ile ambiyansa hareket kazandırması da cabası. Uzun ve yoğun bir performans olmasına karşın sesi düşmüyor, yorgunluk belirtisi göstermiyor. Tek olumsuz eleştiri kimi sahnelerde bir miktar hızlı konuşması olabilir. Az önce de belirttiğim gibi ‘özenle’ dinlenmeli…

Oyuncu mikrofon kullanmıyor, bu nedenle arka tarafta duyulması güç olabilir sanki, açıkçası en ön sıradan izlediğim için rahatlıkla duyduğumu belirtmeliyim ama arka sıralar için emin değilim.

Burada kendisinin Fransa’da kariyer yapmış, son derece başarılı ve tanınmış bir genç isim olduğunun da altını çizelim.

Ünlü Lusavoriç Korosu’nu birkaç kez dinleme şansı buluyoruz.

Sahnenin arkasında bir perdenin ötesinde siluetler şeklinde görebildiğimiz 40 kişilik koronun Ermenice şarkıları, bazen Türkçe’yi de dahil ederek, büyük bir uyum içinde seslendirişi harikulade.

Koro ve Gomidas’ı eşzamanlı şekilde dinlediğimiz kısa anlar da var.

Konu herkes için farklı bir deneyim vadediyor. Genel hatlarıyla değerli argümanlar taşıyor.

Bu arada Ermeni vatandaşlar için ayrı bir anlam taşıyacağına, son derece güzel ve kıymetli olduğuna şüphe yok. Çünkü Ermeni tarihinin son derece tartışmalı yıllarını ‘kısa süreliğine de olsa içeren’ az sayıdaki eserden birine tanıklık ediliyor.

gomidas

Tartışmalı ve konuya ilişkin net bir uzlaşının kapsayıcı düzeyde olmadığı nedenlere bağlı olarak sürgün edilme gibi zorluklara değinilmesi yönüyle dikkat çekiyor. Zira bu tür sanatsal faaliyetlerde, kolay kolay duyamayacağınız cümleler işitiyorsunuz.

Oyunun sonlarına doğru tarihin bu karmakarışık zaman diliminde (1. Dünya Savaşı yılları) Gomidas’in yaşadığı zorluklara -fazla derine inilmeden- ve incelikle değinildiğini gözlemliyoruz.

Fazla derine inmemek derken tartışma yaratacak ifadelerden uzak durulmasını kastediyorum.

Genel itibarıyla bir öfke patlaması, tepki ya da suçlayıcı dil yerine olaylar, özetler ve bunların etkileri üzerine gidiliyor.

Tarihi karakterin müzik yolculuğundan son dönemeçte büyük oranda çıkılıyor; Nisan 2015’te Ermeni aydın ve sanatçıları ile birlikte çıkılan belirsiz deniz yolculuğu, tekrar İstanbul’a dönüş, ciddi boyuta ulaşan psikolojik sorunlar ve en nihayetinde son anları oyunun bitişine ilerlediğimizin birer işareti.

Koro üyelerinin bulundukları perdenin arkasından çıkarak dikdörtgen setin etrafında dizilmesi, arkaları dönük şekilde son bir parça seslendirmesi ile Gomidas tamamlanıyor.

Burası gerçekten iyi kurgulanmış, zira oyunun alkış merasiminde, Gomidas oyunun çok önemli bir parçasını oluşturan koro üyelerini de görebiliyor ve onlara saygılarımızı daha yoğun biçimde sunabiliyoruz.

Ara verilmeden 1,5 saat sürmesi kimi izleyenler açısından muhtemelen yorucu ama koronavirüs önlemleri kapsamında gayet normal. İnsanların maskelerini çıkarıp bir şeyler içmek istemeleri ya da ayaküstü kalabalıkların oluşması, belli bir risk faktörü demek.

Tarihi gerçeklik ve olay sıralarından sapılmadan, müzikle şekillenen sanatsal bir ‘tek kişilik’ dışavurum sahneleniyor.

Oyundan sonra Fehmi Karaarslan ile tanışma imkânı buldum… Çok samimi ve alçakgönüllü biriydi. Bu denli zor bir performans sanatının üstesinden kendini adayarak, duygularını katarak başarıyla geldi.

Ayrıca oyunun yazar ve yönetmeni Ahmet Sami Özbudak’la da tanışma fırsatı buldum.

Çok içten, güler yüzlü ve eğlenceli biriydi.
Her ikisine de başarılarının devamını dilerim.