Öncelikle Övünç Çelik, şahsen tanıdığım biri. Üniversitede birlikteydik, aynı sınıf seviyesi de değil, okulda günlerimiz beraber geçerdi. Okul bitince bir kopuş ama iletişimde kalmaca, yazı işleri ile ilgilendiğinden haberim vardı. Bir gazetede çalışıyordu. Her neyse, günün birinde tamamen tesadüf eseri bir kitap yazdığını söyledi. Asla bir yerlerde tanıtılmayan, yazarı dahil kimsenin bahsetmediği, hatta kendi sosyal medyasında bile asla gündeme gelmemiş bu gizemli kitabı duyar duymaz merakla satın aldım…

100 sayfa civarı küçük bir kitap, tuhaf kapağı ve ismiyle asla, ama asla cezbetmiyor. İrrite edici. Hatta saçma bir roman herhalde diye düşünüp uzun süre yakınına yaklaşamadığımı da itiraf etmeliyim. Aşk, meşkle örülü, büyük sözler sarf etmeye gayret eden basit bir kitap hissiyatı veriyor. Sonra aklıma Victor Hugo geliyor, Bir İdam Mahkumunun Son Günü adlı kitabında benzer bir cümle geçiyor, ‘hayatın yakından görünüşü…’ Eser, modern edebiyatın ilk monoloğu sayılıyor, kesin bununla ilgili diyorum. Neyse, öyle ya da böyle, günün birinde su sümbülü çiçekli kapak çevriliyor…

Hamile bir kadının doğum sancısı…

Cümleler çok tuhaf…

Bebek doğuyor ama o kadar erken ki yaşama sansı çok az, göz göre göre ölüyor, artık nefes alamıyor; bir telaş, kaos derken babası son çare onu tutup doktorun ofisindeki akvaryuma koyuveriyor.

Bebek akvaryumda hareketleniyor, yaşamaya başlıyor, büyüyor ve babası günün birinde onu göz yaşları içinde denize bırakıveriyor.

Çünkü artık akvaryumda yaşamayacak kadar büyük.

Kurgu ilginç, akışı farklı hisler uyandırıyor; fantastik içerik olduğunu anladığım anda sıçrayan heyecan katsayım ve kitabın sonraki sayfaları…

Ali… Başına tuhaf şeyler geliyor. Uçuyor

Galata’da bir tuhaf aşk hikayesi, absürt. Sürükleyici ve okumaya devam ediyorsunuz. Acaba sosyal mesajlar içeriyor mu sorusu, emin değilim, olamıyorum. Belki aklından geçti ama uygulamaya gelince ağır basan unsur çok farklı oldu.

Çilem… Kemal Sunal’ın Japonya’dan gelen teknoloji harikası ‘insansı’ robotla yaşadığı aşkın filmi akla geliyor bu kez. Konu güncellenmiş gibi; okuması pratik ve keyifli başka bir hikaye.

Bir garip dondurma hikayesi var sırada. Çok kısa sürelerde biten ilginç serüvenler. Fantastik kurgunun boyutları da genişliyor…

Kısa ama etkili hikayeler devam ediyor derken sona geliyoruz; Su Bülbülü, bu naif çiçek, kapakta da büyükçe göründüğü ve en sona saklandığı için merak uyandırıcı. Ama üzgünüm, kesinlikle adının hakkını vermeyen, apayrı bir dünyada (başka bir evrende) geçiyor Su Bülbülü.

Her şeyin birbirine karıştığı, canlılar arasındaki sınırların kalktığı bir tuhaflıklar silsilesi. Sirkler, Hindistan, komik Türk isimleri, kaplumbağalar, şarkılar, kurbağalar… Gülümsüyorum. Tanımlaması zor değil; yüzünüzde zeki insanlarla karşılaştığınızda mütemadiyen oluşacak türden bir yüz ifadesi kalıyor geriye.

kitap okuma güçlüğü

Afili sözler sarf edecek düzeye pek uzağım ama şunu biliyorum; Türk yazarlar tarafından çok az sayıda fantastik hikaye-roman kaleme alınıyor, duyuruları hep zayıf kalıyor ve çoğu da galiba özellikle ‘kısa kısa’ hikayeler şeklinde. Bunun nedeni, bana kalırsa ‘okur dostu’ olmaya çalışmaktan ileri geliyor. Zira Türk okurunun zaten güç bela bir kitabı açtığını biliyoruz, burada da kendi içine çekmeyen uzun konular yerine kısa parçalarla akışa davet etmek fena fikir değil.

Fantastik raflarında en son okuduğum kitap Ömer İzgeç’in Karakambur’uydu. Edebi ve zorlayıcı bir dille (Çokça Osmanlıca kelime, vb.) aktarılan çok sayıda fantastik kısa kurgu ile aklımda soru işaretleri uyandırmıştı. Yine de türün gelişimine ilgi duyan biri olarak fantastik öğeler içeren ‘yerli’ bir çalışma olduğu için sonuçtan memnun ayrılmıştım.

Emily Tesh’in ödüllü eseri Korudaki Gümüş ise son dönemde okuduğum en iyi ‘nispeten uzunca’ fantastikti. Kült isimlerden H.P. Lovecraft’ın garip hikayelerini de ilgiyle okumaya çalışıyorum. Ursula K. Le Guin, Orwell, Huxley, Georghe R. R. Martin bunların her biri edebiyat dünyası açısından apayrı mükemmellikler. Ama Övünç Çelik’te bunlara hiç benzemeyen başka şeyler var; bir Nikolay Gogol tınısı (kumaşı) sanki. Palto, Burun, Bir Delinin Hatıra Defteri gibi klasikleri de yeri gelmişken analım değil mi?

Henüz ilk kitabını yayınlayan biri için abartı olabilir ama Modern ‘Gogol’, sonraki dönemlerde Çelik için magazinsel bir unvan gerektiğinde söz konusu olabilir.

Fantastik kısa hikayeleri ile benden tam not alan bu Övünç Çelik’in Yaşamın Yakından Görünüşü isimli eserini tavsiye ediyorum. Tebrikler.

Sonraki kitaplarını da merakla beklediğimi belirtmeliyim.

Hepinize iyi okumalar.