Hayatı yaşayış biçimimiz, içinde türlü seçimleri barındırıyor. Seçmediğimizi sandığımız şeyin bile bir seçim olduğunu anlıyoruz zamanla. Kimimiz sonuç odaklı, kimimiz kurallara uygun yaşamanın daha güvenli olduğunu düşünüyor, kimimiz canımızı yakan her neyse ondan uzak durarak yaşamayı seçiyor. Fakat belki de, pek azımız belirsizliğe tahammül ederek, sonucun ne olduğunu düşünmeksizin ona katlanarak, korkarak, şüphe ederek bu yolculuğa kendisini bırakıyor. Çerçevelediğimiz hayatın içinde çoğu zaman akışı kaçırıyoruz belki de. Acıya alan açmayarak, hazza odaklanıyor, kurallar dahilinde yaşayarak, kuralların dışına çıkmıyoruz. Yani hayatın akışı ile aramıza bir bariyer koyuyoruz bir yerde.
Kendimizi akışa bırakırsak ne olur? Çerçevenin içine neler koyduk, neleri dışarıda bıraktık? Kendimizi nereye açtık, nereye kapadık? İşin doğrusu sonuca hükmetmeden hiç yaşadık mı? Yaşadık mı?

Bazen bir ağacın tepesinde hayal ederim kendimi. İç dünyamda olanları seyredip, eksik bir parça var dediğim şeyin ne olduğunu anlamaya çalışırım. O eksik parçanın bazen, kaybolmuş bir yapboz parçası olduğunu, bazen o parçanın hiç olmadığını, bazense o eksik parçanın aynı yerdeki eksiklik değil farklı yerlerde dolaştığını görürüm. Eksik olduğunu düşündüğüm ve tamamlamaya çalıştığım şeyin o kadar da kolay tamamlanabilir bir şey olmadığını fark ederim her defasında da. Kesin bu eksik dediğim şeyin bazen bir kurgu olduğunu ve o kurguyu tamamladığımda eksiğin gerçekten de o eksik şey olmadığını anlarım. Eksiği tamamlayarak bir şekilde akışa müdahale edip ve bu eksikliğin getirdiği belirsizliğe tahammül edemezken bulurum kendimi. İnsan yaşadığı sürece ne zaman tamamlanır ki hem?

Eksiği doldurmaya veya kapatmaya çalıştıkça asıl deneyimden uzaklaşıyoruz belki de çoğu zaman. Geçmiş korkuları ve gelecek kaygılarıyla doldururken tüm eksik parçaları (boşlukları), korkumuzun ne dediğine, kaygımızın neye dair olduğuna ve hatta o eksik parçaların bize dair ne anlattığı deneyiminden çok uzak bir yerlerde oluyoruz. Şimdi ve şu ana dair pek çok şeyi tam manasıyla yaşayamıyoruz.’İhtiyacım ne’ sorusu bizi deneyimimize ve şimdiki ana yakın bir yerde tutar. Hatta kendi doğrularımızı keşfetmeye, kendimizi bilmeye, açılan bir yolun anahtarı olabilir. Peki kendi yolumuzu ne kadar aydınlatabiliriz?

hayat

İlginizi Çekebilir: Kendimizi inandırdığımız yer neresi?

Kendimizi tanımak, doğrularımızı keşfetmek, eksik olduğumuzu düşündüğümüz yerlere alan açmak, değerlerimizi, inançlarımızı keşfetmek bizi daha iyi hissettirecek bir hayat yaşamamıza katkı sağlayacaktır. Kendimizi bildikçe belki de içimizde bizi iyi hissettirmeyen, benliğimizle uyuşmayan pek çok şeyi kısa sürede fark ederek yapmamayı seçeceğiz. Benliğimizin doğruları ve diğerlerinin doğrularını ayırt ederek kendimize daha nazik davranacağız. Mesela yapmadığımız için eksik hissettirilmeye çalışıldığımız zaman ‘yapmamayı seçtim’ diyebilme cesaretini ve özgürlüğünü göstereceğiz. Aynı zamanda kendi hayatımızın sorumluluğunu da almış olacağız böylelikle.

Bu satırları yazarken aklıma İngiliz şair William Ernest Henley tarafından yazılmış “Invictus (Türkçe: Yenilmez)” şiiri geldi. Yazımı bu şiirle bitirerek, sizi de kendi çağrışımlarınıza davet etmek istedim.

Invictus

 

Out of the night that covers me,

Black as the pit from pole to pole,

I thank whatever gods may be

For my unconquerable soul.

 

In the fell clutch of circumstance

I have not winced nor cried aloud.

Under the bludgeonings of chance

My head is bloody, but unbowed.

 

Beyond this place of wrath and tears

Looms but the Horror of the shade,

And yet the menace of the years

Finds and shall find me unafraid.

 

It matters not how strait the gate,

How charged with punishments the scroll.

I am the master of my fate:

I am the captain of my soul.

Yenilmez

 

Beni saran geceden başka

Kapkaradır o çukurda baştan başa

Hangi tanrılar bahşetmişse bana

Şükrederim yenilmez ruhum için onlara

 

Kötü şartlarda olsam bile

Ne korktum, ne de ağladım kimselere

Kaderin pervasız darbelerinde bile

Kana bulansa da başım, eğilmedi asla

 

Bu gazap ve gözyaşı ülkesinin ötesinde

Görünmez gölgelerin dehşetinden başka bir şey

Ve beni bulur o senelerin tehdidi

Bulacaktır da korkusuz

 

Kapı ne kadar dar olsa da

Cezalarım ne kadar ağır olsa da

Kaderimin efendisi benim

Ruhumun kaptanı benim

Psk. Didem Sercan’ın diğer makaleleri için buraya tıklayabilirsiniz.

İlginizi Çekebilir: Duygusal hissettiğiniz anlarda yapmanız gereken 6 şey