Ötekinin fikri, hissi, kararı ile yaşamak kendi hayatımızı ne kadar yaşamak?

Pek çoğumuz karar almaktan korktuğu için, ötekinin kararlarını yaşıyor… Pek çoğumuz kararlarından sorumlu kendisini görmek istemediği için, yaşadıklarından ötekinin kararlarını sorumlu tutuyor. Epey zorlu bir iş böyle bakınca insanın kendi olmaklığı.

Kendi hayatımızı kendi arzu ve kararlarımızla inşa ederken oluşabilecek hataların o yapıyı yıkacağını düşünmek, üzerimize düşecek payı almak istememek bir yandan. Sorumlusu ben olursam ne olur ki? İçimizdeki zalim taraf mı eleştirir? Yapamadın mı der? Derse ne olur? Ötekinin yapacağı hatalara evet derken, kendi yapacağımız hatalara hayır demenin anlamını araştırmak istiyorum biraz.

Öteki hata yapar, ben yapamam. Öteki karar verendir, ben karar veremem. Öteki her şeyi belirleyendir, ben belirleyemem. Öteki hissettirir acı ve hüznü, biz durup dururken üzülüp, acı çekmeyiz yoksa. Olsa olsa birisi sebep olmuştur.

Ötekine kızdığımız için başımıza gelir tüm aksilikler. Öyle ya, kolaydır belki de öteki üzerinden hayatımızı yaşamak. Sebep bulmak, sebep göstermek için.
Okları kendimize değil, ötekine tutmak için…

karar-almak-secenekler

Kendi hata yapma olasılığımızın dışında, kendi isteklerimize de el âlem ne der kaygısı ile kim bilir kaç kez hayır dedik. El âlemin istek ve görüşlerine evet, kendi istek ve görüşlerimize kapattık kendimizi, hayır dedik. Nasıl bir kazanç sağlıyoruz bu durumdan bazen anlamakta zorlanıyorum.

El âlemin içinde bir birey olmak, kendimizi kabul ettirmek, sevilmek, beğenilmek, kabul görmek gibi pek çok sebepten kendimize yabancılaşmamızın anlamını merak ediyorum. Oysa sevilmek için, beğenilmek ve kabul görmek için öteki gibi olmayı, kendimiz olmayı seçmeyişimizin nedenini anlamaya çalışıyorum.

El âlemin kelime anlamına baktığımda TDK’ya göre; başkaları, yabancılar, herkes, el gün anlamında kullanıldığını görüyorum. Yani diğerlerinin bizim davranış, düşünce ve duygularımız üzerindeki yaptırımını en iyi “El âlem ne der?” sorusu ile anlamlandırmamız mümkün belki de. El âlemle birlikte ama el âlemin sesinin içinde kendi sesimizi, kendi özgünlüğümüzü kaybetmek gibi geliyor bu durum bana. Sesimizi bulamadıkça ötekinin sesini benimsemek ve ötekinin sesini benimsedikçe kendi sesimizi unutmak döngüsüne girmek değil midir sizce de?

dusunen-kadin

İlginizi Çekebilir: İlişki mi, ilişmek mi?

Ötekinin olmadığı bir dünya elbette düşünülemez. Bizler ilişkisel canlılarız ve sürekli öteki ile ilişki halindeyiz. Öteki ile ilişkilenme halinde de üzerimize düşen sorumlulukları almak, yaptıklarımızı ya da yapamadıklarımızı kabul edip, sahip çıkmak kendimizi daha özgün hissetmemize yardımcı olacak.

El âlem biz istesek de istemesek de hep olacak. El âlemin de yaşadığımız dünyanın bir parçası olduğunu, bu parçanın neresinde duracağımıza, hayatımızın neresinde tutacağımıza, hangi noktasında uyum sağlayıp, hangi noktasında uyum sağlayamayacağımızı bilmek, anlamaya çalışmak hayatımızın kontrolünü kendi ellerimizde tutmak, bedenimizde bir işlevi olan kendi sesimize sahip çıkmak demek. Dümenin başında kendimiz mi olmak istiyoruz yoksa el âlemin gemisinde yol nereye giderse sürüklenmek mi?

Şükrü Erbaş, “Ömrümüz üzerine bizden başka herkes konuşuyor.” der. Herkes olmak istediği, durmak istediği yeri kendisi inşa edebilir. Kimimiz dümenin başına geçer. Kimimiz hayatımızın dümenini bir başkasına verir ve sonunu da pek düşünmez. Hepsi anlaşılır. Hepsi bize dair. Oluşturduğumuz kimliğimize dair. Yeter ki kimliğimizi neyin üzerine inşa ediyoruz? Nerede durmak, nerede ilerlemek istiyoruz? Sorularının cevaplarını kendimize verelim.

Marcel Proust: Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde adlı romanında, “İnsan kendisi için hisseder, el âlem için değil.” derken hislerimizin ne denli biricik ve bize dair oluşuna ne güzel bir gönderme yapıyor.

Siz hislerinize, düşüncelerinize, davranışlarınıza ne kadar sahip çıkıyorsunuz?

sorumluluk

İlginizi Çekebilir: Kendimizi inandırdığımız yer neresi?

Ya el âleme göre yaşayacak (kendimize düşen payı kabul etmeyeceğiz) kendi sesimizi duymayıp sesimizi el âleme atfedeceğiz ya da kendi istek, his ve düşüncelerimize sahip çıkarak kendimize ait bir yerde yaşayacağız. Nasıl mı yapacağız?

Seçimlerimize sahip çıkmaktan başlayabiliriz mesela. Koşullarımız nasıl olursa olsun böyle yapmayı seçtim diyerek kendi sesimize sahip çıkabiliriz.

Ötekine vermek istediğimiz mesajın net olabilmesi, kendi içimizde meseleye nasıl baktığımızdan geçiyor. Karşımızdaki kişi/kişilere vermek istediğimiz mesaja biz ne kadar inanıyor ve sahip çıkıyoruz?

Sonuç olarak, El âlemi reddetmek ve oranın sesini hiç duymamaktan da söz etmiyorum. Sosyal varlıklarız ve ötekiler olmadan ilişkilenmemiz mümkün değil. Bahsettiğim el âlemin ve kendi sesimizin dengesini sağlamak. Mesela ‘benim ailem hep böyleydi’ ya da ‘ailemin isteklerine inat başka bir mesleği seçtim, onlara inat başka bir şehirde yaşamayı seçtim, onlara inat evlendim’ dediğimiz anlara baktığımız zaman göreceğimiz yer onların seslerine göre yaşamayı seçişimizdir. Hepsi ötekinin hayatımızı nasıl da belirlediğini göstermektedir. Onlara inat seçtiğimiz bir şeyin anahtar kelimesi de onlara inat olmasıdır. (onların yüzünden seçtim, onlara inat) Kendi üzerinize düşen tarafı kabul etmemektir bu bir yandan. Aileniz, çalıştığınız kurumlar ya da yasalar yani size dayatılan kurallar hoşunuza gitmeyebilir. Ailenizi, işinizi, yasaları her an reddetmek mümkün değil. Mesela çalıştığınız bir yerde uymanız gerekenler kurallar için ‘bu kurallar hoşuma gitmiyor ama uyuyorum’ ya da ‘bu kurallar hoşuma gitmiyor, benim üzerime düşen pay ne olabilir?’ dediğimiz zaman hem el âlem faktörüne hem de kendi varoluşumuza daha sahip çıkan bir yerde oluruz.

Bizden dışarıya ya da dışarıdan bize yansıyan pek çok şey birbirinden bağımsız değildir. Önemli olan bizim yaptıklarımızı nasıl kabul ettiğimiz ve nasıl sahip çıktığımızdır. Kendi sesimize giden yol el âlemin sesine de sahip çıkmaktan geçiyor.

Sesimizi ve seslerimizi duyabilme ümidiyle…

Okuma Önerisi: Daha iyi bir ebeveyn olmak için ne yapmalıyım?